Tarih, bazen kara bir sayfa açar. O sayfanın satır aralarına kanla yazılan isimler, zaman geçtikçe silinir mi sanırsınız? Oysa bazı anlar, bazı kayıplar, hafızanın en derin köşesinde yankılanmaya devam eder.
16 Mart 1978… İstanbul Üniversitesi'nin önünde, gençliğin umut dolu adımları, bombalar ve kurşunlarla kesildi. Yedi üniversite öğrencisi, bir daha dönmemek üzere hayattan koparıldı. O gün yalnızca yedi can değil, özgürlüğe, eşitliğe ve adalete inanan yedi yürek sustu. Ama gerçekten sustular mı?
Bazı ölümler, sadece bir son değildir. Bazen bir çığlık olur, yankılanır duvarlarda. Bazen bir anı olur, resmedilir kâğıtlarda. Bazen bir güvercin olur, kanat çırpar zamanın ötesine…
"7 Yitik Güvercin" denildi onlara. Barışı, umudu ve gençliği simgeleyen o narin varlıklar gibi, gaddarca susturuldular. Ama ne tarih onları unuttu, ne de yüreklerinde taşıdıkları idealler yok oldu.
Zaman aşımına uğratılmak istenen adalet, vicdanlarda hükmünü sürüyor. 47 yıl geçti, ama o gün toprağa düşen güvercinlerin kanat sesleri hâlâ kulaklarımızda. Çünkü gerçek adalet, hatırlamakla başlar. Çünkü unutmamak, direnmenin en güçlü biçimidir.
Bugün, 7 yitik güvercinin anısına bir kez daha gökyüzüne bakıyoruz. Onların hayalini kurduğu aydınlık günler için, onların yarım kalan sözlerini tamamlamak için, unutmadığımızı haykırıyoruz:
Onlar yitip gitmedi, biz buradayız!
Birol Keskin