*"Çalınan Gökyüzleri"*
Bir çocuğun hayali ne renktir bilir misiniz?
Belki mavidir, tıpkı savaş bulutlarını yırtmak isteyen
o minik avuçlar gibi.
Belki de kırmızıdır,
ama boya kalemlerindeki kırmızı değil –
artık susturulmuş bir gülüşün kanıyla karışmış.
Ne büyük hırsmış meğer,
bir kum tanesini ele geçirmek uğruna,
bir gezegeni yok etmek.
Çünkü her öldürülen çocukla birlikte,
dünyanın bütün güneşleri söner.
*"Ne için?"* diye soruyorsunuz ya...
İşte cevap:
Bir haritada çizilen hayali sınırlar,
Birilerinin "vatan" diye dayattığı çürümüş yalanlar,
Ve toprağa karışan masum kanların üzerinde
yükselen petrol kuleleri.
Bir çocuğun bedeni kaç metrekare eder?
"Stratejik nokta" denen o lanetli tepelerde?
Onlar ki;
daha "kin" nedir bilmeden öldüler,
düşmanlığı bilecek kadar büyümediler.
Sadece bir şeker için ağladılar,
ama kurşunlarla susturuldular.
Ve biz,
ekran başında izlerken bu vahşeti,
asıl yitirdiğimiz şeyin
*insanlığımız* olduğunu unuttuk.
Bir veri olarak kaydedildiler:
"X sayıda sivil kayıp"
Oysa her biri;
- Bir annenin doğum sancısıydı,
- Bir babanın gözyaşında saklıydı,
- Bir dedenin ninnisinde büyüyordu.
Şimdi?
Sadece "zarar" raporlarında bir dipnot.
*Ama dinle!*
Toprak altından gelen bir şarkı var:
"Unutma bizi..." diyen.
Çünkü ölüler asıl,
yaşayanlar unuttuğunda ölür.
Bu yüzden haykırıyorum:
Her bir ismi sayacağız!
Her bir hayali yeniden kuracağız!
Ta ki,
bir çocuğun cesedi
"politik kazanç" diye pazarlanmayana kadar
*susmayacağız!*
_"Çalınan neydi?
Bir gelecek mi?
Hayır...
Asıl çalınan,
dünyanın bütün yarınlarıydı."_
Birol Keskin