*Ontolojik Şiddet ve Almanya’da 60 Yıllık Göçmen Varoluş Mücadelesi*
Göç, yalnızca fiziksel bir yer değiştirme değil, aynı zamanda bir *var olma savaşıdır. Almanya’da 60 yılı aşkın süredir yaşayan göçmenler için bu savaş, hukukun, sağlık sisteminin ve gündelik hayatın içine işlemiş **ontolojik şiddet* ve *ontolojik ayrımcılık* biçimleriyle sürüyor.
### *1. "Geçici" Misafirlerden "Kalıcı" Yabancılara: Tanınmayan Varoluş*
1960’larda Gastarbeiter (misafir işçi) olarak çağrılan göçmenler, "ekonomik ihtiyaç" nedeniyle davet edildiler, ancak *insan olarak* asla tam kabul görmediler. Devlet onları *"geçici"* olarak kodladı, oysa onlar kök saldı. Bugün üçüncü kuşak Almanya’da doğmuş olsa bile, hâlâ *"Ausländer"* (yabancı) olarak anılıyor. Bu, sadece yasal bir statü meselesi değil; *bir varoluşun inkârıdır*.
- *Vatandaşlık ve Sadakat Sorgulamaları:* Çifte vatandaşlık tartışmalarında göçmenler, *"Almanlığa yeterince bağlı mı?"* diye sorgulanır. Sanki 60 yıllık emek, vergi, kültür katkısı *yok sayılır*.
- *İsimlerin Dışlayıcılığı:* "Mehmet" veya "Ayshe" isimli biri iş başvurusunda bulunduğunda, *"Alman adı taşımayan"* birinin yetenekleri önyargıyla karşılanır.
### *2. Dil ve Bilginin Yok Sayılması: Kültürel Ontolojik Şiddet*
Göçmenlerin anadilleri (Türkçe, Kürtçe, Arapça), uzun yıllar *"entegrasyonu engelleyen bir sorun"* olarak görüldü. Oysa dil, yalnızca iletişim aracı değil, *bir kimlik ve hafıza meselesidir*.
- *Okullarda Anadil Yasakları:* 1980’lerde "Türkçe konuşma!" uyarıları, çocuklara *"senin dilin değersiz"* mesajı verdi.
- *Sağlıkta Çeviri Krizi:* Yaşlı bir Türk kadını, doktorun anlamadığı bir dilde ağrılarını anlatınca *"hastalık uyduruyor"* muamelesi gördü. Sistem, onun acısını *tanımıyorsa*, o acı yok sayılır.
### *3. Sağlık Sisteminde Varoluşsal İnkâr*
Almanya’nın "dünyanın en iyi sağlık sistemi", göçmenler için çoğu zaman *erişilemez*.
- *Kültürel Körlük:* Bir Türk annenin "sırtım ağrıyor" şikayeti, *"psikosomatik"* diye geçiştirilebilir. Oysa bu ağrı, 40 yıl fabrikada çalışmanın bedeninde bıraktığı izdir.
- *Göçmen Kadınların Bedeni:* Doğum kontrolü, menopoz veya cinsel sağlık konularında *"Alman protokolü"* dayatılır. Göçmen kadının kültürel bilgisi *"yanlış"* addedilir.
### *4. Üçüncü Kuşağın Kimliksizleştirilmesi*
"Almanya’da doğdum, ama Alman değilim. Türkiye’yi ziyaret ediyorum, orada da ‘Alman’ım." Bu çelişki, *ontolojik ayrımcılığın kuşaklararası mirasıdır*.
- *NSU Cinayetleri:* Devlet, göçmenlerin ölümlerini *"çete hesaplaşması"* diye nitelendirdi. Onların katilleri bulunana kadar *"Türkler kendi aralarında kavga ediyor"* önyargısı hâkimdi.
- *Medyada Temsiliyet:* Göçmen kökenliler, ya *"başarılı istisna"* (Aziz Nesin Ödüllü Kıvanç, doktor Leyla) ya da *"sorunlu getto sakinleri"* olarak gösterilir. *Normal bir vatandaş olarak var olamazlar*.
### *Sonuç: Tanınma Mücadelesi ve Direnç*
Göçmenler, 60 yıldır *"Biz buradayız!"* diye haykırıyor. Bu haykırış, sadece politik bir talep değil; *var olduklarının ilanıdır*.
- *Kültürel Direniş:* Hip-hop sanatçısı *Kool Savas, *"Almanca konuşurum ama Türkçe düşünürüm"* diyerek kimliğini reddetmedi.
- *Dayanışma Ağları:* Türk dernekleri, Kürt kültür merkezleri, göçmen kadın kooperatifleri, *resmi sistemin dışladığı insanlara tanınma alanı yaratıyor*.
Almanya, göçmenleri *"entegrasyon projesi"* olarak değil, *kendi hakikatleriyle var olan özneler* olarak görmek zorunda. Aksi halde, ontolojik şiddet, 60 yıl daha devam edecek.
Tanınmak için verilen bu mücadele insan olmanın en temel hakkıdır....
Birol Keskin