Laik Cumhuriyet’in can damarı Üç Mart Yasaları yürürlükte mi ?
“Devrimin yasası, mevcut yasaların üstündedir...”
Gazi Mustafa Kemal / İzmit 1923
Cumhuriyetin ilanından yaklaşık dört ay sonra, “3 Mart 1924” tarihinde, TBMM’deki ateşli görüşmelerden
sonra, aynı gün kabul edilen 429, 430 ve 431 sayılı yasaların ruhunu ve anılan yasalarla güdülen ereğin
(amacın) ne olduğunu anımsa(t)makta yarar var. 429 sayılı yasayla “Şer’iye, Evkaf ve Harbiye
(Genelkurmay) Vekâleti” kaldırılmış, 430 sayılı yasayla “Tevhid-i Tedrisat” (Öğretim Birliği)
gerçekleştirilmiş ve 431 sayılı yasayla da “halifelik” makamı yok sayılmıştır. Söz konusu bu yasalar, laik
devlet ve laik eğitim düzenine geçişimizin önemli kilometre taşlarıdır.
429 sayılı yasa ile Osmanlı kalıtı (mirası) yarı teokratik – şeriat ve Mecelle referanslı mahkemeler –
yargılama düzenine son verilir ve demokratik hukuka işlerlik kazandırılır. Uzantısı olarak; Diyanet İşleri
Reisliği’nin kurulması ve Genelkurmay’ın da Savunma Bakanlığı’na bağlanması ile birlikte siyasetin,
dinden; askerin de siyasetten uzakta durmaları sağlanmış olur. 430 sayılı yasa ile mahalle mektepleri,
yabancı misyoner okulları ve dinsel program ağırlıklı dönemin devlet okulları gibi çoklu oluklardan beslenen
eğitim-öğretim dizgesine son verilir ve medreseler kapatılır. Arkasından bütün eğitim kurumları Milli Eğitim
Bakanlığı’na bağlanarak öğretimde birlik sağlanır. 431 sayılı yasa ile de Halife Ömer’den sonra siyasi
cinayetlerin önünü açmış olan, ilerleyen süreçte ise İslam dünyasının en büyük düşünürü İbn Haldun’un
nitelemesiyle; salt bir krallık veya imparatorluk benzeri saltanat makamına dönmüş bulunan halifelik orunu
(makamı) ilga ( yok sayma) edilmiş ve Osmanlı hanedan ailesi de yurt dışına çıkarılmıştır.
Bir sonraki atılım, yeni Türkiye’nin laik düzenini perçinleyecek olan diğer yasaları kısa aralıklarla yapmak
olmuştur. Devrim yasaları olarak anılan toplam sekiz adet yasayı, gerekçeli olarak güvence altına alan
anayasanın 174. maddesinde; “3 Mart 1924” tarihli ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) yasası
da birinci sırada anılır.
Yazı başlığını oluşturan soru ile birlikte, bugün bu devrim yasalarının neresinde olduğumuzun yanıtını
vermek gerekirse; evet, yasalar yürürlükte ve henüz kaldırılmış değil! Ancak son yirmi yıllık iktidar
uygulamaları ile kevgire dönmüş durumda, dahası yok hükmünde! Genel olarak laik hukuk, laik eğitim ve
laik yaşamı ortadan kaldırmaya yönelik kararlar ve uygulamalar sıradanlaşmış durumda! Somut yıkım
örneklerini görmek için son birkaç yıllık ve/veya aylık gazete haberlerine – havuz medyası değil - bakmak
yeterlidir. Bir milletvekilinin, TBMM kürsüsünden “Kemalizmin” zehir olduğu yolunda kin kusması; Hüda
Par’ın, Diyarbakır’a düzenlediği Kürt Çalıştayı sonuç bildirgesinde devletin, Şeyh Said-i Palevi’den özür
dilemesi ve anayasanın 66. maddesinde yer alan “Türk” tanımının yeniden düzenlenmesi ile Sykes-Picot
anlaşması uyarınca yurt sınırlarının güncellenmesi gibi çekinmez istemleri ise henüz güncelliğini yitirmedi!
Bu durumda bırakınız 3 Mart devrim yasalarının yürürlüğünü ve anayasanın işlerliğini, artık Laik Atatürk
Cumhuriyet’inin varlığı bile tartışmalı duruma gelmiştir! Osmanlı gibi “ulussuz bir devlet” (Berkes, 2019, s.
224) oluşturma yolunda dolu dizgin ilerlenmektedir. Bugün olup bitenlere, gizli ya da açık niyet, ya da
niyetsizliklere bakıp da kahrolmamak olanaksız! Büyük Atatürk’ün devrim ve ideolojisini, ilkelerini
yürekten benimsemiş ve özümsemiş kurum, kuruluş ve yurtsever kitleler, senlik-benlikten ivedilikle arınıp
bir araya gelerek ülkeyi, bu ürkütücü eşikten döndürmeninin tarihi sorumluluğunu üstlenmelidirler.
Aksi durumda; değerli ozan Mahzuni’nin, o çok sevdiğimiz ve bireysel olarak sıklıkla mırıldandığımız “Bir
daha gel gel Samsun’dan, sarı saçlım, mavi gözlüm! Nerdesin, nerde ?” sözleriyle bezediği, yürek titreten
güzel türküsünü toplu olarak söylemek durumunda kalabiliriz!
Doç. Dr. İhsan Tayhan