Bugun...


İhsan Tayhani

facebook-paylas
Cumhurluğumuzun 101. Yıl Dönümünde
Tarih: 28-10-2024 23:17:00 Güncelleme: 28-10-2024 23:17:00


Cumhurluğumuzun 101. Yıl Dönümünde “Quo Vadis” ( Nereye Doğru)?

Yazımızın başlığı, genç yaşında Büyük Atatürk’ün bilim sofralarına  oturma onurunu tadan, Cumhuriyetin ilk yıllarında özgün ve heyecan verici düşünsel ve eylemli projelerde yer alan, Kemalizmin (Atatürkçü düşünce sistemi) prensiplerine ilişkin derinlikli çözümlemeler yapan Kıbrıslı Türk, bilim insanı M. Saffet Arın Engin’in, kimi haklı kaygılarla Cumhuriyetin 50. yıl dönümü  kapsamında yazmış olduğu bir makalesine verdiği başlığın- 50 yıllık bir zaman farkı ile- aynısıdır. Nedeni; anılan makalenin yazımından elli yıl sonra bugün, Cumhuriyetimiz yüz bir yaşına girerken rejim adına daha koyu kaygılar içinde oluşumuzdur.  

Türk toplumu açısından anlamını irdeleyip, yerini belirlemeye çalıştığımızda, Cumhuriyet’in bir aydınlanma devrimi olduğunu, Cumhuriyetle birlikte Türk toplumunun ortaçağın karanlığından çıktığını, kul konumundaki Anadolu insanının onurlu bir birey konumuna eriştiğini, kadınların ise kafeslerin arkasından çıkarak erkeklerle eşit haklara sahip birer özgür vatandaş kimliğine kavuştuklarını, yine Cumhuriyetle beraber ülkemizin, yüzlerce yıllık bir gecikmeden sonra çağdaşlaşma evresine girdiğini görürüz. 

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, demokrasinin esas alındığı Fransız tipi bir cumhuriyettir. Diğer bir deyişle bu cumhuriyet, demokrasinin ön eşiğidir. Atatürk Cumhuriyeti’nde özlenen, egemenliğin bağılsız koşulsuz ulusta olduğu, çoğulcu parlamenter düzene dayalı laik-demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir. Amaç; tüm kurum ve kurullarıyla işleyen, kusursuz bir demokrasiye kavuşmak, ayrıca tüm yurttaşların eşit olarak gönenç içinde, güvenli ve mutlu yaşamasını sağlamaktır. Atatürk’ün 4 Haziran 1933 tarihinde, Cumhuriyetin 10. yıl söylevinde yer alan ‘Biz Cumhuriyeti kurduk. O, on yaşını doldururken, demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.’(ASD. II, 1924, s. 182) şeklindeki sözleri, yukarıda vurgulanan yaklaşımın ne denli içtenlikli olduğunu gösterir. Cumhuriyet’in temel taşları da dışarıya karşı tam bağımsızlık, içeride ise laikliktir. 

Yüzüncü yılını geride bırakmış olan bugünkü Cumhuriyetimiz, harcını Atatürk ve yol arkadaşlarının kardığı , tüm kurum ve kuruluşları ile çağdaş uygarlığın ötesini erek edinmiş - ilk on beş yılında kanıtlandığı gibi – yazık ki toplumu ve ülkeyi  önceleyen bir Cumhuriyet değildir artık! 

Özellikle son on yıldır, “üretim ekonomisi” yerine “finans ekonomisi” ile oyalanan ve toplumu oyalayanbu nedenle bürüt 507 milyar dolar (Eylül 2024 sonu) dış borç batağına sokulanhazinesinin yanında yer altı ve yer üstü kaynakları  ile doğası yağmalanan ve yağmallattırılan;  ülkeye sokulan milyonlarca sığınmacı ile adeta bir mülteci kampına dönüştürülen; döviz garantili ballı ihalelerle yağmacı çetelerin yaratıldığı; toplumda azımsanamayacak bir kitlenin yoksulluk ve açlığın kucağına itildiğianayasanın bağlayıcılığı takılmayarak hukuk devletinin yok edildiğidoğal olarak mülkün temeli olan adaletin buharlaştığı, kişi yönetimi ve kişi  hukukunun (KHK) egemen kılındığısistemin kustuğu yeni yetme sokak çeteleri ile toplumsal huzur ve güvenin sarsıldığıeğitimin, imamların, melelerin (resmi olmayan din görevlisi), tarikat ve cemaatlerin yol göstericiliğine terkedildiği, dolayısıyla aklın ve bilimin ötelendiğiDiyanet İşleri Başkanı’nın, bir “şeyhülislâm” edasıyla hemen her platformda boy gösterip fetvalar verdiğiperdelenmesi olanaksız bir iki yüzlülükle  ‘ilk dört maddeye ilişkin bir sorunumuz yok!’ deyip, anayasa değişikliği cinlikleri ile “milletin çeşitliliğinin” önünü açabilecek tuzakların kurulduğulaik- demokratik sosyal hukuk devletimizin, aşama aşama teokratik bir yapıya büründürüldüğügelenek olduğu üzere mezuniyet töreninden sonra kılıç çatıp, laik Cumhuriyete bağlılıklarını dile getirerek “Atatürk’ün askerleriyiz” diyen gencecik teğmenlere ordudan ihraç sopasının gösterildiğiyine asker kökenli Milli Savunma Bakanı ve kuvvet komutanlarının, yıllardır anıtkabir ziyaretini protesto eden tescilli (kayıtlı) Türk düşmanı Suudilerin Milli Günü töreninde, Suud büyükelçisinin yanı başında saf tuttuğu bir “Cumhuriyet”, “ATATÜRK CUMHURİYETİ” değildir, olamaz ve olmayacaktır!  

Ancak bütün bu yıkıcı gelişmelere de şaşırmamak gerekir, çünkü; Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte “halifelik” makamının kalması gerektiğini savunanlardan tutun da ‘kanımın zerrelerinde padişahın ekmeği var’ yaklaşımı ile “Cumhuriyet” kavramından ürken Cumhuriyet karşıtları dün de vardı, bugün de var! Cumhuriyet düşmanları, yine dün olduğu gibi bugün de gizli ve/veya açık bir biçimde düşmanlıklarını sürdürmekte, hatta meydan okumaktadırlar! Örneğin, Cumhuriyetin ilanından sonra Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit imzası ile çıkan bir yazı üzerine Atatürk’ün  yapmış olduğu; ‘Baylar, bu yazıların anlamı ve bu düşüncelerin amacı, bugün kolaylıkla anlaşılmaktadır.Yarın daha açık olarak anlaşılacaktır. Gelecek kuşakların, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edildiği gün, ona hiç acımadan saldıranların başında “cumhuriyetçiyim”diyenlerin yer aldığını gördükleri zaman şaşacaklarını hiç sanmıyoruz. Tersine, Türkiye’nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları, böyle Cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek inanışlarını irdeleyip saptamakta hiç de güçlük çekmeyeceklerdir. Onlar kolaylıkla anlayacaklardır ki başında çürümüş bir padişah soyunun, halife sanıyla yerleşip kalmasını zorunlu kılan bir devlette cumhuriyet ilan olunsa bile, onu yaşatma olanağı yoktur!’ (Nutuk, T. İş Bnk. Kültür Yyn, 2010, s.554) şeklindeki değerlendirme, bugünleri anlatır gibidir!

Cumhuriyetimizin 101. yılında onu saran tehlike ve tehditler yürleri sıkıştırırken, Büyük Atatürk’ün vurgulamasıyla Türkiye’nin aydın ve Cumhuriyetçi çocukları, O’nun, Büyük Söylevi’nin 20 Ekim 1927 tarihli diliminde yer alan; “Politika dünyasında birçok oyunlar görülür. Fakat, kutsal bir ülkünün belirtisi olan cumhuriyet yönetimine, çağdaş harekete karşı cahillik ve taassup (bağnazlık) ve her çeşit düşmanlık ayağa kalktığı zaman, özellikle  ilerici ve cumhuriyetçi olanların yeri, gerçek ilerici ve cumhuriyetçi olanların yanıdır; yoksa gericilerin ümit ve faaliyet (etkinlik) kaynağı olan saf değil...”(Atatürk’ün Bütün Eserleri, 20. Cilt, s. 351.) şeklindeki uyarıcı sözlerini sık sık anımsamalı ve O’nun, 23 Ağustos 1923 tarihinde Yalova’da dile getirdiği aşağıdaki vasiyetini asla unutmamalıdırlar. ‘Biz bu kurumu (Cumhuriyeti) hacılara, hocalara bırakmak için meydana getirmedik. Tarihi, “Octave” (Roma İmparatoru Gaius Octavius/ Augustus) bırakmayız! Cumhuriyet kurumunun, bir zorba eline geçeceğini mezarımda bile duysam, millete karşı haykırmak isterim... Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmek tek amacımdır. (23 Ağustos 1930,Yalova)

Yine parlak söylevler ve törenlerle anılacak olan Cumhuriyetin 101. yıl dönümünde inancımız o ki, sorulması gereken soru; “Cumhuriyeti kuşatan tehlikeleri ve tehditleri kim(ler) yarattı?” sorusudur! Yanıtlaması gerekenler ise, yaklaşık üç çeyrek asırdır (74 yıl) Cumhuriyeti salt törensel boyutu ile algılamış olan siyasiler ve onların ardıllarıdır. Dileriz bir gün, “Atatürk ilke ve devrimlerinin içini bizler (özellikle tarikat, cemaat ve din soslu sağ iktidarların ardılları) boşalttık, Cumhuriyeti biz yozlaştırdık, sorumlusu bizleriz!” diye özeleştiri yapar ve Cumhuriyet’e ihanetten vazgeçerler. 

                      Doç. Dr. İhsan Tayhani

         29 Ekim 2024/ Toronto-Kanada

 



Bu yazı 1524 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI