Bugun...


Birol Keskin

facebook-paylas
## Fedakarlığın Gölgesinde: Toplumun Çıkmazları ve Siyasetin Sessizliği##
Tarih: 24-11-2024 14:51:00 Güncelleme: 24-11-2024 14:51:00


## Fedakarlığın Gölgesinde: Toplumun Çıkmazları ve Siyasetin Sessizliği##

Siyasi ve kişisel ilişkilerde yaşadığımız sürekli hayal kırıklıkları, ifade özgürlüğüne duyulan arzu ve bunun beraberinde getirdiği korku, toplumda derin yarıklar açıyor. Bir yanda uzlaşıya duyulan özlem, diğer yanda uzlaşıdan kaçınma refleksi, bizi giderek daha da kutuplaştırıyor. Özellikle farklı ideolojiler, kültürel değerler ve dini görüşler arasında zoraki bir "uzlaşma" yaratılmaya çalışılıyor. Ancak bu, gerçekte bir araya gelmeyi değil, dayatılan bir sessizliği beraberinde getiriyor.

Bu sessizlik, toplumu yılgınlık ve haklı bir öfke ile dolduruyor. Bireyler bir yandan enerjilerini ve umutlarını korumaya çalışıyor, diğer yandan bu çabaların ne kadar sürdürülebilir olduğunu sorguluyor. Yaşama dair canlılık hissimiz, geçici olduğunu bildiğimiz halde bizi ayakta tutuyor. Ancak bu gerilim, çözüm arayışımızı daha da derinleştiriyor. Peki, bu gerilimi çözmek mümkün mü?

Siyaset, bu noktada hem bir umut hem de bir engel teşkil ediyor. Modern siyasetin bizi uzlaşıya götürmesi beklenirken, gerçekte çoğu zaman daha fazla çatışma yaratıyor. Özellikle popülist söylemler, toplumu fedakarlık kavramına sıkıştırıyor. Bu fedakarlık, bazen temel haklarımızdan, bazen de hayallerimizden vazgeçmek anlamına geliyor. Ancak bu tavizlerin ne kadar anlamlı olduğu belirsiz. Siyaset, bireyden sürekli fedakarlık talep ediyor ama karşılığında somut bir gelecek vizyonu sunamıyor.

Bireysel ve siyasi idealler ise ya aşırı kesin ve katı bir biçimde tanımlanıyor ya da tamamen kararsız bir durumda bırakılıyor. Örneğin, demokrasi, insan hakları ya da adalet gibi temel kavramlar üzerine inşa edilen siyasi söylemler, pratikte genelde eksik kalıyor. Fedakarlık yapmamız istenirken, bize net bir yol haritası sunulmuyor. Sadece "daha iyi bir gelecek" vaat ediliyor, ancak bu geleceğin nasıl inşa edileceği muğlak bırakılıyor.

Fedakarlık kavramını sorgulamak burada önem kazanıyor. Siyaset, fedakarlığı bireyin omzuna yıkarken, kolektif bir sorumluluk almayı ihmal ediyor. Örneğin, ekonomik krizlerde bireyden daha fazla vergi ödemesi ya da temel ihtiyaçlarından feragat etmesi bekleniyor. Ancak siyasi liderler ya da kurumsal yapılar aynı ölçüde fedakarlık göstermiyor. Bu durum, bireyin siyasete olan inancını zedeliyor ve toplumda giderek derinleşen bir güven krizine yol açıyor.

Bir diğer önemli sorun ise ifade özgürlüğüne yönelik baskılar. Demokratik bir toplumda, bireylerin fikirlerini özgürce ifade etmesi uzlaşı için temel bir gereklilik. Ancak günümüzde, bu özgürlük korkuyla gölgeleniyor. Eleştirel sesler susturuluyor, muhalif görüşler marjinalleştiriliyor. Bu da siyasetin çatışmaları çözmek yerine yeni çatışmalar yarattığını gösteriyor.

Sonuç olarak, fedakarlık fikrini yeniden düşünmemiz gerekiyor. Toplum olarak neye, neden fedakarlık yaptığımızı sorgulamalıyız. Çünkü bu sorunun yanıtını bulamadan, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir çözüm üretmek mümkün değil. Siyaset, bireyi yükümlülüklerle sıkıştıran bir sistem olmaktan çıkmalı; aksine, bireye gerçek bir vizyon ve uzlaşma zemini sunmalı. Ancak bu şekilde hem hayal kırıklıklarımızı azaltabilir hem de daha adil bir topluma doğru ilerleyebiliriz.

Birol Keskin



Bu yazı 1396 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI