BENİM ANNEM DEVRİMCİYMİŞ!
(2012 yılında anneme yazdığım mektubu aynen paylaşıyorum)
Canım anam sen bu dünyadan göçüp gideli 25 yıl olmuş. Bizim okuyup öğrenerek yaşadığımız her şey senin zaten yaşam tarzınmış. 1960 yıllarında köyden geldiğin kasabada Türkçe bilmene rağmen, ana dilinden vazgeçmediğin için sana KÜRT HANIM derlerdi.
İnancından da dilinde olduğu gibi hiç taviz vermedin. Muharrem ayında, Sünni komşularımızın dağıtılan aşureleri gizlice çöpe döktüğü yıllarda sen pişirdiğin aşurelerle gönüllere taht kurmuştu. Evimizin bahçesinde kurduğun iki kazanda pişen aşureleri sunni-alevi komşularımıza yetiremezdin.
Sen bir kahramandın anam.1978 de ilk kez 1 Mayıs Divriği’de kitlesel olarak kutlanacaktı.
Abim köylere afişlemeye gitmişti. Jandarmalar abimi elleri kelepçeli evimizin önünden geçirerek emniyete götürdüler.
Sen emniyeti bastın, polislere;
“ Bırakının çocuğumu, bir tek evladımın tırnağına zarar gelirse burayı yakarım” dedin.
Polisler “niye yalan söylüyorsun teyze, senin bir de büyük oğlun var” deyince parmaklarını açarak elini masaya vurdun.
“Hadi kesin” diye bağırdın. “Kesin bakalım hangisi kanamayacak hepsinin yeri ayrı” dedin. Ve abimi almadan oradan çıkmadın.
1 Mayısta binler yürüyorduk. Sen de diğer komşularımızın gibi yüksek bir yerden korteji izliyordun. Önünden geçerken yüzüne kaçamak baktım, zira yürüyüşe katılmama izin vermemiştin. Bir süre sonra senin de yürüyüş kortejinde olduğunu şaşkınlıkla gördüm.
Komşularımıza “evlatlarımızı orada biz niye buradayız” deyip komşularla birlikte yürüyüş kortejine katılmışsın.
Seninle literatüründe DÜŞMAN yoktu ana, İNSAN vardı. Malum yıllardı, bir gün kaçak olan arkadaşlarımız evimizin arkasındaki ekin tarlasından gizlenerek cama vurup ekmek istediler. Senden gizli onlara ekmek verirken sana yakalandım.
“Öyle yavan yavan olmaz, çay koy çocuklar karnını doyursun” dedin.
Baki komşumuzun oğluydu. Kalın çerçeveli bir gözlük takmıştı. Gözlerine ne olduğunu sordun, O da polisler abisinin yerini söylemesi için hep kafasına vurduklarını, o yüzden gözlerinin görmediğini söyledi.
”Elleri kırılsın” dedin.
İki gün sonra telefon tellerini tamir eden jandarmalar tepsi içinde yemek götürüp, “yassak teyze yiyemeyiz” demelerine rağmen, zorla doyurdun senin deyiminle ana kuzularını.
Sen BARIŞın sembolüydin ana. Televizyonda gençlerin ölüm haberi eksik olmazdı. Sen
sağcı-solcu demeden hepsine ağlardın.
Hatırlarmısın Divriği de ülkücü bir lise arkadaşımız camiye bomba yerleştirirken, bomba elinde patladı ve öldü. O bomba elinde patlamasaydı, Aleviler camiyi bombaladı diyeceklerdi, Divriği kan gölüne dönecekti. Sen ölen o gence de ağlıyordun, biz güldük “ anneeee ne ağlıyorsun o faşist”’
“Susun dedin onunda bir anası var”.
OĞLUNU ÖLDÜRMEYE GELEN ADAMI KORUDUN.
Maraş katliamı yeni olmuştu, biz de oradaki gibi katledilmeyelim diye, geceleri sokak başlarında sırayla nöbet tutulurdu. Evimizin arkasındaki tarlada saklanan bir genci yakaladı mahallenin nöbetçileri. Yozgatlı ülkücü bir öğretmenmiş, itiraf etti abime öldürmeye gelmiş. Mahallelinin silahlı bu genci döveceğini anlayınca kollarını açarak önünde durdun.
“Vurmayın o da bir ana kuzusu”, sonra kalkan gibi duran bedenine oynatmadan, kafanı arkaya çevir abimi gösterdin.
“Bak o da benim kuzum sen benim kuzuma nasıl kıyarsın”
Eğer yaşıyor olsaydın anam hala ağlıyor olacaktın, gözyaşların Türk annelerinin gözyaşı ile birleşecekti. O güzel ağıtların Kürt analarının ağıtlarına karışacaktı. TV de joplanan gençleri görünce “elleriniz kırılsın diyecektin”. Belki bir cumartesi günü, Galatasaray’da Hasan Ocak’ın annesi ile oturacak, Fadime ana ile Metin Göktepe için
“Uyyyy ben ölem” diye ağıt yakacaktın.
Anam, sen bize gözyaşların ile suladığın bir BARIŞ düşü bıraktın. Bizim sana ve ağlayan tüm annelere barış borcumuz var.
Tüm annelerin, anneler günün kutlu olsun.
Ferihan Karasu
11 Mayıs 2025