UMUDUN TÜRKÜSÜ GEZİ DİRENİŞİ
Ne zaman ülkemde ve dünyada olumsuz bir gündem olsa, ne zaman yüreğim çaresiz yansa, umutsuzluğa düşsem, direniş öykülerinine sığınırım. Umutsuzluğum umuda dönüşür.
Haftaya yine biz derinden yaralayan bir haber ile girdik.
İzmir de, baba hapiste, anne en küçüğü 1, en büyüğü 5 yaşında olan 5 çocuğuna ekmek götürmek için sokaklarda hurda toplamaya çıkıyor. Çocuklarının üşümemesi için açık bıraktığı elektirik sobasından çıkan yangın sonucu 5 körpe beden can veriyor.
“Yoksulluğun gözü kör olsun” dediğiniz duyar gibiyim.
Yoksulluğu değil artık açlığı konuşuyoruz. 16 milyon emekli var, emekli maaşı 12.500 liradan başlıyor. Asgari ücret 17.000 lira. Açlık sınırı 20.000 liranın üstüne çıktı. Milyonlarca insan açlık ile mücadele ediyor.
Çaresizim ve yine direniş öykülerine sığınıyorum.
Gezi direnişi ile ilgili bir anımı “Gezi Direnişinde DİSK Yelekli Hızır” başlığı ile bu köşede yazmıştım.
31 Mayıs 2013 gecesi yaşadığımızı anıları anlatmıştım.
Zor bir geceydi, Gezi Parkı polislerce zorla boşaltılmış, parka yine girmek isteyen bizler, sabaha kadar direnişi sürdümüştük. Sabaha karşı eve geldim. Biraz dinlenip tekrar Beşiktaş’a oradan da CHP grubu ile Taksim’e yürüdük. Sabaha kadar süren mücadele sonucu, Gezi Parkına girişi yasağı kalkmış, İstanbul’un her yerinden insanlar akın akın Taksim’e yürüyorlardı. Gün boyu Taksim’e çıkan bütün cadde ve sokaklarından binlerce insan sel olmuş akıyordu. Gezi parkında direnişçileri ziyaret ediyorlar, getirdikleri yiyecek içecek, acil ihtiyaç malzemelerini belli bir noktaya teslim ediyorlardı. Gençler ise gelen yiyecek içecekleri masaların üzerin bırakıyor, ziyaretçilere ikram ediyorlardı. Şimdiye kadar gördüğüm paylaşımın, dayanışmanın en çok öne çıktığı eylemdi. Birbirini hiç tanımayan binlerce insan sanki bir beden olmuş, özgürlük türküleri eşliğinde coşku ile halaya durmuşlar. Binlerce insanın geldiği, Taksim meydanı ve Gezi Parkın da kavga, taciz, hırsızlık gibi bir olumsuzluk yaşanmadığında hatırlatmak isterim.
Akşam bir düğüne katılacağım için akşama doğru parktan ayrıldım. Gümüşsuyu’dan Beşiktaş’a trafiğe kapalı caddeden yürürken, dönenler kadar akın akın yeni gelenleri de gördüm.
Yürürken aksayarak yürümekte zorlanan genç bir delikanlıya yaklaştım. İyimisini diye sordum.
Delikanlı,
-İyiyim, biz gece Boğaz Köprüsünden yürüyerek gelen Kadıköylüleriz. Ayaklarım şişti ondan yürümekte zorlanıyorum. Aslında ben siyasetten anlamam, ne sağcıyım ne solcu ben futbolcuyum.
Annem gitme diye çok ısrar etti. Bırak anne gideyim çocuklarıma anlatacak onurlu bir hikayem olsun dedim, Bağdat caddesinden buraya kadar yürüdüm.
1 Haziran, sabaha karşı saat 3:00’te Bağdat caddesinde toplanan kalabalık önce Kadıköy’e, sonra köprüyü geçerek Taksim’e yürüyerek gelmişlerdi.
Yine yanımda iki kadın kolkola yürüyorlardı. Genç olana yanındakini göstererek annen mi diye sordum.
-Evet annem. Akşam burada yaşadıklarımı anlattıktan sonra, bugün O da gelmek o insanları görmek istedi.
Ne anlattığını soran gözler ile yüzüne baktım. Anlatırken gözlerinden akan yaşlara engel olamadı.
-ilk günden beri parka gidiyorum. Oradaki dayanışmadan çok etkilendim. Ama son polisin yaptığı gazlı müdahalede gördüklerimi hayatım boyunca unutamayacağım.
Yanımıza gaz fişekleri düşüyor, gençler, gaz fişeğini patlamadan çıplak elleriyle alıp koşarak havuza atıyorlar. Bazılarının elleri yanmıştı, buna rağmen yine de gaz fişeklerini alıp, suya atmaya devam ettiler. Bir insanın hayatı pahasına, başka insanları korumasına tanıklık ettim.
Evet, gençlerimiz ilk günlerde çıplak elle sıcak gaz fişeklerini tutsalarda, sonraki günler de hazırlıklı olacaklardı.
Eldiven ile aldıkları gaz fişeklerini havuzdan doldurdukları su kovalarına patlamadan bırakacaklardı.
Gezi Direnişi, usumuzda kalan güzel anılarla tarihin altın sayfalarında yerini çoktan aldı.
Ben her yüreğim sıkıştığında, kocaman yürekli insanların mücadelesini hatırlayıp umutlarımı çoğaltıyorum.
17 Kasım 2024
Ferihan Karasu