Bugun...


Birol Keskin

facebook-paylas
Almanya: Genel Seçimler, Eşitsizlik ve Siyasi Dönüşüm
Tarih: 25-02-2025 15:42:00 Güncelleme: 25-02-2025 15:42:00


Almanya: Genel Seçimler, Eşitsizlik ve Siyasi Dönüşüm

Dün gerçekleşen genel seçimler, Almanya'nın uzun süredir devam eden yapısal dönüşüm ve ekonomik sorunlarını bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle yeni eyaletlerde (eski Doğu Almanya) neo-liberal ekonomi politikalarının gölgesinde şekillenen yeniden yapılanma süreci, bölgedeki sanayi altyapısının tasfiyesine ve kamusal hizmetlerin zayıflatılmasına yol açtı. Sosyal devlet mekanizmalarının zayıflatılması, işsizliğin kalıcı hale gelmesine ve bölgesel eşitsizliklerin derinleşmesine sebep oldu. Bazı fabrikalar "verimsiz çalıştığı" gerekçesiyle kapatılırken, esas neden Batı Almanya'daki aynı sektörde faaliyet gösteren şirketlere rakip olmalarını engellemekti. Ayrıca bazı Doğu Almanya şirketlerine Batı’dan, Kurt Biedenkopf gibi eski politikacılar yönetici olarak atandı. Bugün bile, Doğu Almanya üniversitelerinde bir rektörün o bölgeden olmaması, bölgesel adaletsizliğin derinliğini gözler önüne sermektedir.

Batı Almanya eyaletlerinde ise sanayi ve hizmet sektörünün güçlü yapısı, birleşme sonrası daha istikrarlı bir ekonomik çerçeve sundu. Ancak Batı’nın ekonomik avantajlarına rağmen, gelir dağılımındaki dengesizlikler ve sosyal hakların gerilemesi burada da toplumsal huzursuzluğu artırdı. Birleşmeden sonra ortaya çıkan yabancılaşma, kimlik ve aidiyet problemlerine çözüm bulunamazken, sosyal politikalar yerine piyasa temelli çözümler dayatıldı. Doğu eyaletlerinde işsizlik oranı Batı’ya kıyasla uzun yıllar daha yüksek seyretti, genç nüfusun büyük bir kısmı daha iyi koşullar için Batı’ya göç etti.

2015 sonrası artan göçmen dalgası, özellikle ekonomik olarak kırılgan olan Doğu eyaletlerinde, emekçiler için bir baskı unsuru olarak görülmeye başlandı. Ancak bu süreçte esas suçlanması gereken, krizin faturasını işçi sınıfına kesen ekonomik sistemdi. Göçmenler, büyük sermaye sahiplerinin ucuz iş gücü olarak görüldü ve piyasada daha düşük ücretlerle çalıştırılmaya zorlandı. Bunun sonucunda yerel işçilerin ücretleri daha da düştü, sosyal yardımlara olan ihtiyaç arttı ve emekçilerin yaşam standartları geriledi. Bu tür sorunlar yeni değildi; Doğu Almanya’da Vietnam, Mozambik ve Küba’dan gelen misafir işçilere karşı da yabancı düşmanlığı ve ırkçı saldırılar yaşanmıştı. Ancak komünist rejim, “olmaması gereken olmaz” sloganıyla bu gelişmelerin kamuoyuna yansımasını engellemişti.

Bu durumu fırsata çeviren aşırı sağcı popülist partiler, halkın öfkesini gerçek sorunlardan saptırarak göçmen karşıtı söylemlerle destek kazandı. Ancak esas sorun, Doğu Almanya’da sosyal devletin geriletilmesi, kamusal hizmetlerin özelleştirilmesi ve işçilerin örgütsüz bırakılmasıydı. Batı Almanya’da da benzer süreçler yaşanmasına rağmen, Doğu’daki ekonomik kırılganlık aşırı sağın güç kazanmasına daha elverişli bir zemin sundu.

AfD gibi partiler, emekçilerin yaşadığı ekonomik sıkıntıları çözmek yerine, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı üzerinden sahte çözümler sunmaktadır. Son yapılan genel seçimler de bu durumun bir yansıması oldu. Geçtiğimiz yılın son döneminde yapılan eyalet seçimlerinde AfD'nin oylarını artırmasını öngörmüş ve demokratik partileri uyarmıştım. Ancak SPD ve diğer geleneksel partiler, özellikle Doğu Almanya'da halkın beklentilerine cevap vermekte yetersiz kaldı. Seçim sonuçları, sistem partilerinin işçi sınıfı ve dar gelirli kesimlerle bağlarını giderek kaybettiğini ortaya koydu. SPD, tarihsel olarak işçi sınıfının ve halkın partisi olarak görülse de, yıllardır izlediği merkez politikalar nedeniyle bu kimliğinden uzaklaşmış durumda. Doğu’da yaşanan ekonomik adaletsizlik ve sosyal huzursuzluk, Batı eyaletlerinde de hissedilmeye başlandı. İşçilerin ve emekçilerin yaşadığı ekonomik sıkıntılara çözüm bulamayan SPD ve sol partiler, bu alanı AfD gibi aşırı sağcı partilere bırakmış oldu.

Ancak bu seçimlerin önemli bir sonucu da, SPD’nin daha solunda bir duruş sergileyen Linke’nin, savaş karşıtı söylemleri ile %8 gibi bir oy oranına ulaşarak direnişin mümkün olduğunu göstermesiydi. Doğu’da daha önce güçlü olan sol, bölgesel eşitsizliklerin derinleşmesi nedeniyle büyük oranda aşırı sağa kaptırılmış olsa da, bu sonuç, sol siyasetin hâlâ bir çıkış yolu sunduğunu ve toplumun önemli bir kesiminin sosyal adalet taleplerine duyarlı olduğunu kanıtlıyor. Asıl mücadele ise şimdi başlıyor. Bu mücadeleyi sendikalar, sol partiler, aktivist hareketler ve işçi örgütleri öncülüğünde yürütmek mümkün. Gerçek çözüm, işçilerin ve dar gelirli kesimlerin taleplerini merkeze alan, sosyal adalet ve eşitlik temelli bir politikayla sağlanabilir.

Önümüzde, Eylül ayında Kuzey Ren-Vestfalya’da (NRW) yapılacak yerel seçimler var ve özellikle SPD için bu süreç bir dönüm noktası olabilir. Eğer SPD köklerine dönüp işçi sınıfının ve halkın partisi olma iddiasını yeniden kazanamazsa, Doğu Almanya’da yaşanan çöküşün tüm ülkeye yayılması kaçınılmaz hale gelecektir. Toplumun büyük bir kesimi, yoksulluğun ve eşitsizliğin derinleştiği bu dönemde, gerçek çözümler üreten bir sol siyaset arayışında. SPD’nin bu çağrıya nasıl yanıt vereceğini, NRW seçimlerine kadar olan süreçte hep birlikte göreceğiz. Ya eski kimliğine dönerek halkın yanında duracak ya da yerini tamamen alternatif sol hareketlere ve popülist sağa bırakacak.

Ancak Almanya’daki bu seçim sonuçları, yalnızca ulusal bir mesele olarak görülmemeli. Doğu ve Batı arasındaki ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin keskinleşmesi, Avrupa genelinde de benzer eğilimleri körüklüyor. Bu seçimler, tüm Avrupa için kritik bir dönüm noktasını işaret ediyor. Son altı yılda Fransa’da aşırı sağ partiler güç kazanırken, İtalya’da aşırı sağcı parti Meloni başbakanlığında hükümet kurdu. Daha önce Hollanda’da Geert Wilders’in partisi en güçlü parti olmuş ve diğer sağcı-liberal partilerle hükümet kurmuştu. Avusturya’da benzeri bir süreç yaşanırken, şu anda Hristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar, sağcı partinin hükümet kurmasını önlemek için koalisyon görüşmelerini sürdürüyor. Macaristan’da ise Başbakan Orban, anayasayı aşındırma girişimlerine devam ediyor.

Göçmenler bir sorun değil, sistemin adaletsizliğinin yarattığı eşitsizliğin bir yansımasıdır. Siyasetin hedefi insan olmalı; insanı siyasete malzeme etmek, toplumu kutuplaştırarak güç arayanların çıkarına hizmet eder. Gerçek mücadele, ekonomik ve sosyal adaleti sağlamak için verilmelidir. Şimdi, Avrupa'nın geleceğini şekillendirecek bir döneme girdik ve solun bu süreçte nasıl bir tutum alacağı, yalnızca Almanya’yı değil, tüm Avrupa’yı ilgilendiren bir mesele haline gelmiştir.

Birol Keskin



Bu yazı 1295 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI